Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

İstanbul'un en baba lüferi 38 santim

Lüfer Bayramı'nda 'en baba lüfer'i Ahmet Kaptan tuttu. "İstanbul'un balığı biter mi" sorusunun yanıtı ise "Uskumru bitti, barbunya ve tekir tehlikede" oldu.

21 Ekim 2012

Saat sabah 05.00. Yenikapı Balıkçı Barınağı’nda bir gün önceden sözleştiğimiz gibi Ahmet Kaptan’la (Yavuz) buluştuk. Lüfer’in bu yıl en çok görüldüğü Sarayburnu açıklarında, balıkçıların ‘Boru’ dedikleri (Boğazdan geçen doğalgaz boru hattının bulunduğu alan) bölgeye doğru yarım yolla ilerledi. 30 dakika içinde de içinde vira bilmillah demeye başladık. 2 saatte 20 lüfer tuttuk. En baba lüfer de o balıkların içinden çıktı. 

Fikir Sahabi Damaklar tarafından düzenlenen Lüfer Bayramı’nın 2. Günü Ahmet Kaptan ve benim için erken başladı. Hazırlıklar, bayram etkinlikleri kapsamında İstanbul ’un En Baba Lüferi yarışması içindi. Ahmet Kaptan için sıradan ancak benim için heyecan verici bir lüfer avıydı. 

Ahmet Yavuz, bir kıyı balıkçısı aynı zamanda Eminönü Su Ürünleri Kooperatif Başkanı. Balıkçılığın kurallarına uygun yapılması konusunda yıllarca çaba gösteren balıkçılardan biri. Lüfer avı boyunca bol bol da kıyı balıkçılığının sorunlarından konuştuk. Kaptanın en büyük şikayeti kayıtsız balıkçı teknelerinden ve kıyıdan avlanan olta balıkçılarından. Ahmet Kaptan, büyük tekneler için 24 metre altında avlanma yasağı konulduğu içinse seviniyor: “eskiden Sarayburnu’nda hemen kıyılarda ağ atarlardı. Bizim böyle bir lüfer avlama şansımız olmazdı. Şu sıralar balık bereketli. Eskiden bölle değildi. Bu bizim balığımız, korursak çoğalır.” 

Soğuk ve keskin bir hava, elimizde sıcak çaylar, oltamızla balıklarla 2 saati aşkın avlandık. Canlı zarganlara her takılan lüfer, kalp atışlarımızı hızlandırdı. Etrafımıızdaki 50’den fazla teknedeki balıkçının tek bir noktaya konsantre olmuştu. Elindeki misinada titreme var mı yok mu? Avlıdık derken, Ahmet Kaptan tecrübesiz olduğum için bana bir takım açmadı. Akıntı çok yoğun olduğu için oltaların dolanma ihtimali vardı. Kendi takımıyla ilk denememde lüfer tutunca, bunun bir bereket mi yoksa bir şans mı olduğu ise hala ikimizin de bilmediği bir sır. 

Baba lüfere büyük rağbet
Lüferler, livarda (balıkların canlı tutulduğu yer) canlı canlı yarışma alanına doğru Haliç’e ilerlerken, bu kez aklımızdaki soru en büyük lüferi kimin tuttuğuydu. Haliç Fener İskelesi’nde yarışma süresi tamamlandığında (11.00) 5 balıkçının lüferleri tek tek jürinin önüne dizilmişti. Oyuncu Mehmet Ali Alabora, CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, gazeteci Hıdır Geviş gibi 6 isim ‘En Baba Lüfer’i seçti. Ahmet Kaptan’ın toplam boyu 38, çatal boyu 34 santim (Yönetmeliğe göre balık boyu hesaplanırken kuyruğun arasındaki çatal baz alınıyor) boyundaki tuttuğu lüfer 1. oldu. Ahmet Kaptan, ödülü sonarı ise alarak Haliç’ten uzaklaştı. Ahmet kaptan’ı bir sürpriz daha bekliyordu. Mehlet Ali Alabora’nın önerisiyle, Haliç’te bir mezat (açık arttırma) kuruldu. En son mezata çıkarılan şampiyon lüferi ise, Alabora, Melda Onur arasındaki büyük çekişmeye rağmen Fikir Sahibi Damaklar’dan Erkut Ertürk 125 TL karşlığında satın aldı. 

İstanbul’un balığı biter mi?
Lüfer Bayramı’nın 2. günün önemli etkinliklerinden biri de ‘Profesyonel Balıkçılar Paneli’ydi. Kıyı balıkçıları ile endüstriyel balıkçıların karşı karşıya gelen panelde yoğun tartışmalar yaşandı. Türkiye ’deki balıkçığılın temel sorunlarıve çözüm yolları anlatıldı. ‘İstanbul’un balığı biter mi?’ sorusu ise panelin en çok tartışılan konusuydu. Balıkçı ve balıkçı temsilcilerinin bu soruya ve balıkçığın sorunlarına ilişkin söyledikleri özetle şöyleydi: 

Kıyı balıkçısı Müfit Çıkrıkoğlu: “Uskumru yok oldu. Palamut var, geçen 7 yılda yıllar yoktu. Eski yıllarda 5 yılda kendini yenileyebiliyordu. Ornikos uluslararası kuruluşlar olmasa hiç kalmayacak. Barbunya tekir, bir yok oluyor, bir geliyor. Kırlangıç yok, pisi bitti. Marmara’nın balığı bitiyor.” 

?Gırgır Reisi Aydın Purmut: “Denize dökülmemesi gereken eskiden 300 çeşit atık varken, şimdi bu sayı 40’a düşürüldü. Denizlerimiz kirli. İnsan olarak kirli bir yerde yaşamazken, balıkların yaşamasını beklemek çok yanlış. Toplum olarak sorumluluk hepimizin. Denizleri hep birlikte kirletiyoruz. Böyle yaptığımız sürece devam edecek. Suçlu ararsak, çabuk buluruz. Kıyı balıkçısı, gırgırcı... Ancak günah keçisi aramaya gerek yok, hepimizde suç var. Evde yediğimiz yağı lavaboya döküyorsak hepimiz suçluyuz. Ama hiçbir şey için geç değil. Canavar gibi görülen endüstriyel sektör balığın yüzde 95’ini tutuyor.” 

?Son balığa kadar da bekleyecek miyiz?
İstanbul Su Ürünleri Kooperatifleri Bölge Birliği Başkanı Erdoğan Kartal: “İstanbul’da balık hiç bir zaman bitmez. İstanbul’da boğaz var. Balıklar buradan geçiyor. Bitmez ama azalır. Balık stokları dünyada azaldığına göre Türkiye ’de de azalacaktır. Palamutun aşırı olması bizi aldatmasın. Marmara’nın balığı Karadeniz’de yok, Ege ’de de yok. Üniversiteler yavru kalkan yetiştirip denize atmasa, kalkan bulma şansımız yok. Ege’de Karadeniz’de biter ancak boğazda en son biter. Son balığa kadar da bekleyecek miyiz? Bugün 34 santim balığa en baba dedik. Ama biz 5 kiloluk kırlangıçları gördük. 34 santimlik balığı kuyruğunda gezdirecek balıkları biliyoruz. 10 yıl önce istavritin boyunu da biliyoruz. Yasal boyu 13 santim. 24 tanesi bir kilo olan baba istavritlerimiz nerede? Bugün bir kilo istavrit 70-80 adet geliyor. Her yıl balık boyları küçülüyor. Maliyetinin altında balık satan bir sektörümüz var. Çünkü her balıkçının borcu var. Balıkçı 24 saat denizde balık tutuyor. Balıkçı balığını istediği fiyata satmalı. Ama satamıyor. Neden? Çünkü sistemde etkili değil. Kabzımal söz sahibi. Ticaret yapan kendi ticaretini düşünür, balıkçıyı düşünmez...”
Demek ki ben de ağ atmamalıyım 

Kıyı balıkçısı Ali Gök: “Seslerimizi duyurmak için epey uğraştık. Geçimimizi lüfer tutarak kazanmaya çalışıyorum. Geçen yıllarda 6.5 metre teknemle evimizi bakacak kadar tutuyordum. Hatta fazlasını kazanıyordum. Şimdi eveme bakacak kadar tutamıyorum. Balığın azalması bizleri mağdur ediyor. Tuzla, şu anda Haliç’in eski halini aldı. Dışarıdan gelen gemiler Avrupa’da kabul edilmeyen her türlü pisliği denize atılarak gemilerin tamiri ve bakımı yaapılıyor. Tuzla Gölü’müz vardı. Tatlısu balığı barındırıyorduk. Kıyı balıkçıları zaten birkaç tür balıktan para kazanıyoruz. Kalkan, lüfer, kırlangıç vs.. İstavritten para kazanmayız. Üfer yok olunca bizler de sıkıntıya düştük. Aşırı ve bilinçsiz avcılık ve denizlerin kirliliği bence balığın tükenmesindemi ana neden. Adalar bölgesini uzatma ağ atmaya kapatmak gerekiyor. Ben de atıyorum ama demek ki benim de atmamak gerekiyor.” 

Balıkçılar kredilerini ödeyemiyor
Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkanı Ramazan Özkaya: “Dünyada insan dışında her canlı azaldı. Balık varlığı 120 milyon tondan 90 milyon tona indi. Aşırı avcılığın yüzde 50’si Akdeniz ülkelerinde yapılıyor. İstanbul şanslı. Balığın göç yolu boğaz olduğu için. Hamsi ve sardayla kendi balığımız. Akdeniz balığının başkalarının yakalaması mümkün değil. Korursak da yakalayacağımız kendi balığımız, korumasak da... Balıkçıların çoğu aldığı krediyi ödeyemeyeceğini beyan etti. Avlanma planları yaptığımız sürece bu denizler bize yeter.” 

Kıyı balıkçısı Mahir Ersin: “Amcam anlattı. Boğaza ağ atıyorlarmış zamanında. Yakamozda kılıç atlıyor ve ağa takılıyor. 5 metrelik sandalla avlıyorlar. Ağ içinde balık zıplarken, kılıcı amcamın bacaklarının arasından geçerek tekneye saplanmış. Çiroz tutuyorduk, 7-8 yaşlarımda. En son çirozu 27 Mayıs 1960’ta tuttuk. Paşabahçe’de torik, Çengelköy’de lüfer vardı. Babama torik tuttuktan sonra lüfer tutalım diyordum. Babam hayır, yarın da yiyeceğimiz ekmek kalsın derdi.”

  • Paylaş:
alternative title

YORUMLAR