Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

'Köyde bir tek babam kaldı'

Kilis'te tel örgüleri geçenler işlemleri yapılıp çadırkentlere gönderiliyor. Ben de bu 'yeni hayat' yolunda peşlerine düşüyorum.

13 Ağustos 2012

İSTANBUL - Suriye’deki savaşın şiddetiyle birlikte Türkiye ’ye kaçan sığınmacıların sayısı da artıyor. Savaş mağdurları, ellerinde birkaç parça eşyayla oradan oraya savrulurken Suriye-Kilis arasındaki sınırda günlerce bekleyen ailelerin bu yolculuğuna biz de eşlik ettik.
Türkiye’deki Suriyeli sayısı 50 bin 227’yi bulurken Kilis’te mayınlı tel örgülerin Suriye tarafında binlerce ailenin bekleyişi sürüyor. Türkiye’ye geçenler kendini şanslı sayıyor. Güvenliği sağlayan asker ve diğer görevliler özellikle gazetecilerden sakınıyor. Yabancı kimseyi sığınmacıların işlemleri sırasında yanlarına almıyor. Türkiye tarafına geçen ailelerin işlemleri de sınırdaki karakolda saatlerce sürüyor. Önceki gün Türkiye’ye gelip, bir çadırkente yerleştirilecek olan 40 araçlık bir konvoyun arkasına takıldım. Öğrendiğime göre, sığınmacılar Gaziantep Islahiye’deki çadırkente götürülecekti. Ancak araçlar birkaç kilometre uzaklıktaki bir yatılı okula gitti. 300 kişilik grup geceyi geçirmesi için Yatılı Nedim Ökten Anadolu Öğretmen Lisesi’ne götürülüp yerleştirildi. Sonra yeniden sınıra döndüm. 

Çifte tel örgüler
Suriyeli sığınmacılar için Türkiye’de en büyük kamp Kilis’te. Sınırın hemen yakınındaki konteynir kentin nüfusu 12 bin oldu. Yeni mülteci alınmıyor. Başka bir grubun peşine düşüp gittiğim 90 kilometre uzaklıktaki Islahiye Çadırkenti’nde ise nüfus şimdiden 7 bin 600 olmuş. Son birkaç grubu daha buraya getirdiler. Ancak gelenler ilk geceyi dışarıda geçirmek zorunda kaldı.
Islahiye Çadırkenti’nin etrafına çevrilen ilk tel örgünün yüksekliği 3 metreyi buluyor. Arasında bir araç boşluğu kadar mesafe bulunan aradan sonra başka bir tel örgü daha var. Bunun da yüksekliği 2 metreden fazla. Her iki tel örgünün üzerinde jilet gibi keskin dikenli teller yükseliyor. Girip kapısı ise asker ve özel güvenlik tarafından sıkı kontrol altında. Ellerinde izin kâğıdı olmayanların girişine çıkışına izin verilmiyor. İzin kâğıdı olanlara da ancak saat 12.00-18.00 arasında müsaade ediliyor.
Kampta üç öğün yemek veriliyor. Türkmenler ayrı bir bölgede, Araplar ise başka bir bölgede toplu halde yaşıyorlar. Her 50 çadır için bir muhtar seçilmiş. Yemek organizasyonunu muhtarlar sağlıyor. Her köşe başında yemeklerin dağıtıldığı barakalar var. Sığınmacılar önceden dağıtılan tencerelerle kişi sayısına göre yemeklerini alıyor. Su ise kurulan seyyar çeşmelerden sağlanıyor. Şimdilik tek eksikleri kıyafetleri. Suriye’den nasıl kaçtılarsa aynı kıyafetleriyle günlerini geçiriyorlar. 

‘Ölürüm de köyü terk etmem’
Muhammed Ebu İsmail, Lazkiye’nin Rabia ilçesindeki Ihman Köyü’nde yaşıyordu. Komşusunun evine bomba düşene kadar köyünü terk etmemiş. Muhammed, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) askerleri saklanmasın diye ordu askerlerinin köydeki zeytin ağaçlarını yaktığını anlatıyor:
“20-30 kilometre mesafeden, üç dağın tepesinden sürekli köye bomba atıyorlardı. Dün (önceki gün) köye gittim. Babam geride kaldı. Ölürüm de köyü bırakmam diyor. Vazgeçiremedim. Köyde kimse yok, bir tek babam kaldı.” 

‘Çocukları kestiklerini gördüm’
Lazkiye Gebeli Köyü’nden Ahmet Ebüş ise dört gün önce Islahiye’ye gelmiş: “Camiyi bile vurdular. Biz kaçtıktan iki gün sonra bizim evi vurmuşlar. Üç çocuğum, kardeşim, onun oğlu ÖSO’ya katıldı. Şehit olurlar diye korkmuyorum. Toprağımız, camimiz, imanımız gittikten sonra yaşamanın anlamı nedir? Kadınları önceden köyden göndermiştik. Kaçmadan bir süre önce Şebbihalar köye geldi. İki çocuğu yakaladı. Komşumun çocuklarıydı. Biri kız, biri erkek. 4 ve 2 yaşlarında. Boğazını kestiler. Gözümle gördüm. Sonra hemen kaçtık.”
Mustafa Medniye de Lazkiye’den kaçanlardan:
“İnşaat işçisiyim. Günlük 24 TL’ye çalışıyordum. Bize çok ayrımcılık yaptılar. Paramızı vermezler, hakkımızı yerlerdi. Yanlarında Türkçe konuşamazdık. Eğer Esad devrilmezse biz hiçbir yere gidemeyiz. O zaman bizim ölmemiz, sağ kalmamızdan daha iyidir. Esad devrilirse hemen döneriz.”

Savaşmak için silah bekliyorlar
Çadırkentin bir köşesinde Suriye Ordusu’ndan kaçan üç genç oturuyor. Tahir Mustafa Ali, “Hama yakınlarında askerdim. Geçen yıl bizim o taraflar karışınca en ön safa bizi koydular. Siviller vardı. ‘Vurun’ dediler. Ateş etmedik, bizi geri çağırdılar. Bizi vuracaklarını anlayınca kaçmaya karar verdik. Kaçarken bacağımdan vuruldum. ÖSO beni hastaneye götürdü. Ameliyat oldum. Dört ay önce buraya kaçtım” diyor.
Ahmet Ali Guedar ise savaşın ilk başladığı Dera’dan. Dokuz ay önce kaçıp ÖSO’ya katılmış. Ancak silah olmadığı için onu Türkiye’ye göndermişler. Ailesi Ürdün’e kaçmış. Hamalı Abdulkadir Yasin de sivilleri öldürmemek için kaçtığını söylüyor. Ailesi Hama yakınlarındaki bir köyde saklanıyor. Ahmet ve Tahir, yeniden savaşmak için ÖSO’dan gelecek haberi bekliyor: “Silah bulduk, gelin…”

  • Paylaş:
alternative title

YORUMLAR