Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Ironman için 70 ülkeden 4 bin kişi Belek’deydi

Ironman için 70 ülkeden 4 bin kişi Belek’deydi

Spor turizmi son yıllarda Türkiye’de hızla yükseliyor. Sadece geçen hafta yapılan Ironman yarışı için Antalya’ya 70 ülkeden 4 binden fazla turist geldi. Hem yarıştılar hem de tatil yaptılar. Ben de bu büyük organizasyona dahil oldum. 1.9 km yüzdüm, 90 km bisiklet sürdüm, 21 km koştum. Olayı bu kez dışarıdan değil, bizzat içeriden bildiriyorum...


Önce ‘Ironman nedir?’ buradan başlayalım. 1977’da Hawai’de Honolulu asıllı çift Judy & John Collins tarafından ilk kez düzenlendi. O tarihte Collins’ler birbirinden farklı yüzme, bisiklet ve koşu yarışlarını birleştirerek yeni ve zorlu bir yarışın ortaya çıkmasına vesile oldu. Bir yıl sonra yapılan yarışın adı artık Ironman’di... Asıl Ironman yarışının parkuru şöyle: 3.8 km yüzme, 180 km bisiklet ve 42 km koşu. Ancak yıllar sonra katılımları artırmak için ‘Ironman 70.3’ adıyla tam bu mesafelerin yarısı kadar uzunlukta yeni seri yarışlar başladı. Halk arasında buna ‘half’ yani yarı Ironman de deniliyor. (70.3’ün anlamı da şu: 1.9 km yüzme, 90 km bisiklet ve 21 km koşunun mil olarak toplamı) Yarışan sporculara da triatlet deniliyor. Ironman, bugün 23’ü Avrupa, 19’u Asya ve 52’si Amerika’da olmak üzere dünyanın 92 farklı yerinde gerçekleşerek büyük bir spor organizasyonu. Sadece yarışan triatletlerin sayısı yılda 150 bin. İşte bu dev olay son dört yıldır Türkiye’de. 

Zor ama imkansız değil 
Bu yıl yarış Belek’te iki yıl önce faaliyete başlayan ‘The Land of Legend’s’ta yapıldı. 70 farklı ülkeden 1700 sporcu başvuru yaptı. Ailelerle birlikte tam 4 bin yerli-yabancı turist geçen hafta sonunu Belek’te geçirdi. Bölgenin ekonomisine ciddi katkı sağladı. Oteller, restoranlar, AVM’ler doldu taştı. 
Ben de onların arasında 8 yaşındaki kızım ve eşimle birlikte yer aldım. Yarış ‘zor ancak imkansız değil.’ Bu laf aynı zamarda Ironman’in de bir mottosu. Kaydımı yaptırdım, hayatını bu spora adamış yüzlerce triatletin arısında yerimi aldım.

Üniversiteye hazırlanır gibi...
29 Ekim tatili de birleşince uçak bileti bulmakta zorlandım. Olanlar da çok pahalıydı. İstanbul’dan arabayla 8 saatlik bir yolculuğun ardından Belek’e vardım. Bu benim ilk deneyimim değildi. Geçen yıl da katıldım. Ancak bu yarışın teknik kuralları yarışın kendisi kadar zor. Teknik toplantıyı üniversite zorlandığım derslerdeki kadar iyi takip edip notlar aldım. Finale hazırlanır gibi hangi istasyona hangi eşyaları bırakacağıma, yanıma neleri alacağıma tek tek çalıştım.  Çünkü yüzme startıın ardından yarışta hiç bir mola verilmiyor. Yüzme-bisiklet arasında bir istasyon, bisiklet-koşu geçişinde de farklı bir istasyon kuruluyor. Buralara bir sonraki yarış için gerekli eşyaları bırakmanız gerekiyor. Hatta daha yola çıkmadan günler öncesinden liste yapıp neler almam gerektiğini yazdım. Ancak nafile... Daha Belek’e adımı atar atmaz en unutulmayacak şeyi yanıma almadığımı fark ettim, koşu ayakkabısı... Acilen bölgedeki ilk outlet AVM’ye giderek kendime bir ayakkabı aldım.

Hata

Yüzlercesi geçti beni 
İlk gün Ironkids yarışı düzenlendi. Kızım Zeynep Mira da bu yarışta 500 metre koşarak ilk Iron unvanını kazandı. Ertesi gün yarış Kadriye Plajı’ndan saat tam 08.00’da başladı. Deniz suyu 23 dereceydi. Yani kasım gelmesine rağmen halen yüzülebilir bir sıcaklık vardı. 1.9 km’yi 37 dakikada tamamladım. 
Sudan iyi bir zamanda çıkmıştım. Birçok kişiyi geçtim. Geçmişte yüzücü olmamın faydalarıydı bunlar. Ancak bisiklet antrenmanım iyi değildi. Herkes kadar bir bisiklet sürücüsü olduğumdan 3 saatlik bisiklet parkurunda yüzlerce sporcu beni geride bıraktı. Yalnız iki kişiyi geçebildim. Geçen yıl bisiklet etabında iki kez lastiğim patlamıştı. Neyse ki bu yıl o kadar şansız değildim. Ancak bu sefer de bisiklet sürürken ağzıma sinek kaçtı, çeneme de bir arı çarptı. Allah’tan sokmadı...
İşin sırrı jeldeymiş 
Koşu ise bu yarışın en zorlu etabı. 21 km koşuya başlamadan yaklaşık 3.5 saat geride kalmış, gücümün de çoğu tükenmişti. Geçen yıl yanıma aldığım iki muzun yanına bu kez sporcuların kullandığı o enerji veren jellerden almıştım. Meğer işin asıl püf noktası buradaymış... Doğru beslenme yarışmayı bitirmenin yarışı imiş, bunu o jelleri yedikçe anladım. Özellikle kafeinli bir jel yedikten sonra içimde enerji patlamaları yaşıyordum. Yarışı tamamlamamın en büyük destekçisi olmuştu o jeller...

Koşu, The Land of Legend’s ile Belek merkeze doğru uzanan bir yolda üç tur atılarak tamamlanacaktı. Daha ilk turun sonunda bacaklarıma kramplar girmeye başladı. Yanıma aldığım magnezyum hapının dördüncüsünü de içeyim diye düşündüm. Ancak üzerimdeki ‘trisuit’in (triatlonlara özel kullanılan kıyafet) cebinden düştüğünü fark ettim. Neyse ki magnezyum hapımı bir sonraki turda, tam yedi km ileride düşürdüğüm yerde buldum da son anda yarışı bırakma tehlikesi yaşamamış oldum. 
Bu arada atletlerden biri çok sıkışmış olacak ki, bir evin bahçesine girerek çişini yapmaya çalışırken, evin bıçkın delikanlısı bir anda elinde sopayla Rus sporcuyu kovalamaya başladı. Neyse ki bu olay da fazla büyümedi. Kovaladığı bir triatlet olunca Belekli delikanlının yetişmesi de mümkün olmadı...

Birinci gelen Ukraynalı sporcu yarışı 3 saat 57 dakikada tamamladı. Bense tam 6 saat 30 dakika sonra bitiş çizgisini görebildim. Yarışı son süre olan 8 saatten önce tamamladım. Yarım da olsa artık bir Ironman’dim...Ironman için aylarca çalışmadım. Sadece ortaöğretim ve üniversite yıllarımda lisanslı yüzücülük yapmış, şu sıralarda düzenli futbol ve basketbol oynayan orta halli sporla uğraşan bir gazeteciyim. Yani bana sorarsanız Ironman olmak düşünüldüğü kadar da zor değil. Zor ama imkansız değil... Seneye tekrar yapılacak, şimdiden karar verirseniz siz de Ironman olabilirsiniz. Gelirseniz yine Belek’te aynı tarihlerde görüşürüz...

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/yazarlar/serkan-ocak/ironman-icin-70-ulkeden-4-bin-kisi-belekdeydi-41007889

Paylaş

YORUMLAR