Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Hayatımın en güzel yolculuğu: Denizden Halkidiki

Hayatımın en güzel yolculuğu: Denizden Halkidiki

Yunanistan’a üç kez karayoluyla gittim, birkaç kez de havayoluyla. Ama ilk kez deniz yolculuğu yaptım. Meğer en güzeli böyleymiş. Çanakkale’den başlayan yolculuk, Gökçeada ve kutsal Athos’un gölgesinde 20 saatte Halkidiki’de son buldu... Hayatımın en sessiz ve en güzel yolculuğuydu...

Serkan Ocak / serkan.ocak@hurriyet.com.tr

Yıllardır efsane Türk denizci Sadun Boro gibi denizlerde olmayı, rüzgarın yelkeni doldurmasını izlemeyi, pupa yelken uzun seyirler yapmayı çok istedim. Şimdilik bunlar bir hayal olsa da bazen işi bahane edip küçük kaçamaklar yapabiliyorum. Onlardan biri de Halkidiki’ye oldu. Sadun Boro artık aramızda değil. Onunla hiç tanışma fırsatım olamadı.
 

Ama en az onun gibi bir deniz tutkunu ile tanıştım. İstanbul’da düzenlenen Bosphorus CUP yarışlarını organize eden Orhan Gorbon. Tam bir deniz aşağı. Hayatını buna adamış. Ömrünün ciddi bir bölümünü tekne üzerinde geçirmiş. Yunanistan’a sekiz günlük bir yarışa gideceğini öğrendiğimde, Hürriyet Seyahat’in baskısını bitirip soluğu Çanakkale’de aldım. İstanbul’da kaçırmıştım ekibi ancak Çanakkale Boğazı’nda yakaladım. Birlikte 20 saatlik bir yolculuğa yelken açtık. 

10 yunus bize eşlik etti 

Daha önce hiç bu kadar uzun bir yelkenli yolculuğu yapmamıştım. Herkes seyahatlerini deniz yoluyla yapsa insanın ne stresi kalır, ne de yorgunluğu... Ne şiddet düşünür, ne de bir başkasına zarar verebilir. Ufka bakmak, denizin sesini dinlemek insana tarifsiz bir huzur veriyor. Gündoğumu, günbatımını dümen başında izlemek, denizin, rüzgarın sesini dinlemek... Ama yolculuğun sanırım en heyecan verici anı yaklaşık 10 yunusun baş tarafta tekneye uzun bir süre eşlik etmesiydi. Teknenin en önüne geçip uzandım ve dakikalarca yunusları seyrettim. Fotoğraflarını, videolarını çektim.

Üç yarımada üç cennet 

20 saatin sonunda Halkidiki’ye vardık. Bu bölge aslında üç yarımadadan oluşuyor. Üçü de birbirinden güzel, birer cennet gibi. Türkiye’den batıya doğru ilki Aynaroz. Athos Dağı’nın bulunduğu Yunanistan’ın tapınmaya adanmış, sadece erkeklerin girebildiği, 20 manastırdan oluşan bir yer. Öyle her erkek de elini kolunu sallayarak giremiyor. Özerk bir yapıya sahip Athos’a girmek için özel izinler alınıyor.

Burayı denizden birkaç saat boyunca seyrettikten sonra ikinci yarımada Sithonia’da kaldık. Kıyıdaki yerleşim yedinin adı. Neos Marmaras. Üç yarımadanın en güzeli bana göre Neos Marmaras. Neden mi? 
Çünkü batıdaki yarımada Kassandra bölgenin en büyük yerleşim yeri. Yönetim burada. Çok kalabalık. Sahilleri, plajları tıklım tıklım. Neos Marmaras daha küçük, daha az kalabalık. Neos Marmaras’ın küçük bir sahili var. Bakir koyları, birbirinden güzel plajları bulunuyor. Merkezinde çok sayıda otel olsa da biz ekipçe küçük bir köy olan Parthehohas’ta kaldık. Burada yaklaşık 50 ev var. Hepsi de taş evler. 

Neos Marmaras, ‘yeni Marmara’ demek. Yunanistan’da buna benzer, Neos’la başlayan çok yerleşim yeri var... Hepsinin hikayesi benzer. I. Dünya Savaşı sonrasında bu yarımadaya gelenler önce balıkçılıkla uğraşmış. Sonra para kazandıkça daha yukarılara bir köy yapmış, Parthehohas. Köyde dört de ‘guest house’ var. İki de tavernası bulunuyor. 

Paul’s Taverna’ya şu sıralara cuma ve cumartesi akşamları giderseniz sizi buzikasıyla Nikos ve Thanasis karşılıyor olacak. Akşam yemeğinizin ilerleyen saatlerinde sirtaki yapanların arasına siz de karışın. Adımları kolay, hemen kaparsınız... Zaten herkes yeterince ouzo yüklü olduğundan adımları karıştırsanız da sorun olmaz... Sadun Boro, hep “uzun seyirleri özlüyorum” derdi. Kuşkusuz onun uzun seyirden kastı, tıpkı bir zamanlar, 1964’te eşiyle yaptığı dünya turu gibi uzun seyirlerdi. Denizcilik tarihi açısından 20 saatlik bir seyir küçük ama benim için büyük bir adım ve hayatımın da en güzel yolculuğu oldu... Herkese tavsiye ederim.

Rüzgar gücünü deneyin 

Sıra yarışa geldi. Ancak ben Halkidi’de bana ayrılan sürenin sonuna geldiğim için yarışa katılamadım. Orhan Gorbon ve ekibi 8 gün boyunca yoğun bir maceranın içindeydi. Gorbon’a göre, ORC Avrupa Şampiyonası’nın bu kadar yakın bir yerde yapılması çok önemliydi. 10 Türk teknesi vardı. İtalya, Estonya, Rusya gibi çok farklı yerlerden onlarca yelkenli yarış için dünyanın en güzel sularında buluştu. 

Gorbon ayrıca herkesin yelken yapabileceğini de şöyle söylüyor: “Yelkencilik bizim için hiç bir zaman yarış konusu olmadı. Yelken sporu temelinde çok daha basit bir uğraş. Yelken yapan bir kişinin gerçekte etkilendiği konular güneşin batışı, doğuşu, teknedeki gülen yüzler, beraber bir hedef belirlenmesi ve oraya doğru ilerlenmesidir. Bunar aslında karadaki hayatımızda az rastladığımız ortak noktalar. Olaya yelken sporu gibi bakmayın, bir noktadan diğerine rüzgar gücü ile gitmeyi deneyin, bakın göreceksiniz çok hoşunuza gidecek ve hatta biraz bağımlılık yapacak.

http://www.hurriyet.com.tr/hayatimin-en-guzel-yolculugu-denizden-halkidiki-40214710

Paylaş

YORUMLAR