Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Alpler’de, orduların geçtiği yerde...

Alpler’de, orduların geçtiği yerde...

Alpler’de, orduların geçtiği yerde...

Geçen yıl İsviçre’de yapılmıştı The North Face Mountain Festival (Dağ Festivali). Bu yılsa İtalya’da gerçekleşti. Üç gün boyunca dağlardaydım yine. Çadırda kaldım, dağlara tırmandım. Ne şehir stresi kaldı ne de derdim tasam. Arındım resmen... Üstelik bu sefer ilk kez acayip bir deneyim yaşadım. Via ferrata... Önce bundan başlayayım anlatmaya... Her yıl yapılan Dağ Festivali kapsamında onlarca etkinlik düzenleniyor. ‘Dağ yürüyüşleri’nden ‘zirve koşuları’na, ‘kano’dan ‘yamaç paraşütü’ne onlarca etkinlik... Hepsini yapmak istiyordum ancak vakit açısından mümkün değil. Birkaçını seçtim. Geçen yıl 134 metreden küçük bir göle atlayıp hayatımın illk ‘bungee jumping’ deneyimini yaşamıştım. Bu yılsa yine bir ilk oldu. Aslında adını ilk duyduğumda ne olduğu bilmiyordum. Kısa bir araştırmadan sonra kararımı verdim, “Tamam, budur!” dedim. ‘Via ferrata’, İtalyanca ‘demir yol’ anlamına geliyor. I. Dünya Savaşı sırasında orduların geçit vermeyen Alpler’i aşması için demir yollar inşa edilmiş. Zirvelere kadar çakılan demir tutamaçlardan binlerce asker zirveleri aşmış. Şimdi bu yollar, dağlarda sportif amaçlı kullanılıyor. Adımı ilk yazdırdığım etkinlik bu oldu.

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/alplerde-ordularin-gectigi-yerde-40930909

Önce üç saat yürüdük 

Sabah 6’da kalktık. Mis gibi dağ havası. Yanı başımızda küçük bir dere akıyor. Dağların arasından güneş göründü görünecek. Aslına bakarsanız bu manzara bir Karadenizli için çok da yabancı değil. Doğu Karadeniz’in hangi vadisine giderseniz gidin benzer bir manzara ile karşılaşırsınız. Ancak burada farklı olan sadece doğanın kendisini değildi! Via ferrata etkinliğine katılacaklarla birlikte yaklaşık 40 kişilik grup bir araya geldik. Yürüyüşe başladık. Gideceğimiz yere varmak üç saat sürdü. Aslında demirlere tırmanmadan önce bir ‘hiking’ yaptık. 
 

Yolda Torino’dan festivale katılan Diego ve Federica çiftiyle tanıştım. Federica nişanlısına doğum günü hediyesi olarak festival bileti almış. Sanırım dünyanın en güzel hediyelerinden biri... Via ferrata yapacağım noktaya kadar beraber yürüdük. Ancak tırmanış başlamadan önce Federica daha önce bacağından bir sakatlık geçirdiği için geri döndü.

Getirdiğin gibi götür!

Sonunda bir yaylaya vardık. Burada küçük bir restoran vardı. Rakım 2400 metre. Yiyecek içecek satılıyor. Önce sırt çantamdakileri çıkarıp yedim. Çıkan çöpümü atmak için restorana gittim. Çöp bidonu yoktu. ‘Nereye atabileceğimi’ sordum. Sırt çantamda geri götürmem gerektiğini söyledi. Küçük bir şok yaşadım. Kısa bir molanın ardından demirlere tırmanacağımız parkura vardık... Dağ rehberi Valerio Scarpa ile yol boyunca sohbet ettim. Merakım ve sorularım bir türlü dinmiyordu. Scarpa benden sıkılsa da belli etmemeye çalışıyordu. Buranın önemini şöyle anlattı: “Şu anda Domomitler’in kalbindeyiz. Via ferrataların en popüler yeri burası. I. Dünya Savaşı’nda askerler kullanıyordu. Dolomitler’de yaklaşık 200 benzer demir yol var. Hepsi birbirinden farklı. 3300 metre ile 700 metre arasında değişiyor uzunlukları. 8 saatte çıkılanları da var. Col Ombert, yeni başlayanlar için uygun ve güvenli bir güzergâh. En önemlisi de iyi bir ekipmanla yola çıkmak. Kask takmak hayati öneme sahip.”

Zirve 2.670 metre

Tırmanış noktasına ulaştığımızda anında en az 10 kişi geri dönmeye karar verdi. Çünkü daha ilk basamaklar bile yaklaşık 90 derecelik bir eğime sahipti. Ve toplam 300 metre yukarıya, Dolomitler’in zirvesine çıkacaktık. Vardığımız via ferrata'nın adı Col Ombert. Rakım 2.670 metre. 1915’te inşa edilmiş. Yani tam I. Dünya Savaşı sırasında. Ancak 1996’da yeniden elden geçirilmiş ve demirleri değiştirilmiş. Buradan artık askerler değil sporcular geçiyor. Zirveye çıkıyor. Rehber eşliğinde başladığımız tırmanışın kimi yerlerinde güvenlik halatları kullandık. Birkaç defa kaya tırmanışı da yapmışlığım var. Ancak bu kaya tırmanışından farklı bir disiplin. Kısmen daha kolay. Çünkü sürekli bir demire tutunarak çıkıyorsunuz. Ancak kimi yerler öyle zorlayıcı ki emniyet halatı olmasa yüzlerce metreden düşmemek işten değil. Yarı yoldan dönenler de oldu. Kimi korkudan, kimi güçsüz kaldığından. Cesareti ve gücü olanlarla tırmanışa devam ettik. Yükseldikçe zorlaşıyor ancak manzara da bir o kadar muhteşem hale geliyordu. Bir saati aşan tırmanışın ardından nihayet zirveye vardık. Zirvede bir süre mola verip manzaranın tadını çıkardık. Dolomitler’in en yüksek zirvelerinden birindeydik.

İki ülkenin sınırı 

Sonra inişe geçtik. Ancak bir terslik vardı. Çıktığımız gibi ineceğimizi zannediyordum. Öyle olmadı. Bir düzlüğe geçip zirvenin ardından yürümeye başladık. Başladığımız noktaya da yürüyerek geçecektik. Hemen rehbere şunu sordum: “Madem yürünebiliyor, askerler neden tırmanmış?” O zaman başka bir gerçeği daha öğrendim. Yürüdüğümüz vadi savaş yıllarında iki ülkeyi birbirinden ayırıyormuş. İtalya ve Avusturya. Karşı tepelerde Avusturya askerleri beklediği için onbinlerce İtalyan askeri bu güzergâhı kullanarak tehlikesizce zirveyi aşmış. Biz teknik malzemeler kullanarak, karabinalar, halatlar, teknik ayakkabılar, elbiselerle, kasklarla zorla çıktığımız zirveden o dönem binlerce asker nasıl çıkmıştı? Aklım almıyordu. Hem de hiçbir güvenlik tedbiri olmadan. Üstelik yaz kış demeden aylarca kullanılmış bu via ferrata’lar...

Dolomitler’de kuş olup, 'evlerinin önü boyalı direk'i söyledim

İkinci gün yamaç paraşütüne adımı yazdırmıştım. Yine günün ilk ışığıyla birlikte kalktık. Bu sefer otobüslerle gideceğimiz köye vardık. Dolomitler'de yüzlerce köy var. Her birinde birbirinden farklı aktivite yapılıyor. Bizim vardığımız köy Val Di Fassa aslında bir kayak merkezi. Civardaki dağlarda yüzlerce kilometrelik mekânik tesis kurulmuş, her tarafa teleferiklerle çıkılıyordu. İşin ilginç yanı, normalde kışın çalışan bu teleferiklerin neredeyse tamamı yazın da yoğun bir şekilde kullanılıyordu. Bizim bindiğimiz aktarma teleferiği ise doğru yamaç paraşütçülerin yerine çıkıyordu. 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Alpler’in muhteşem zirvelerinden birine vardık. Burada bir süre pilotları bekledik. Çimlere uzanıp tepemizdeki güneşin ve etrafımızdaki manzaranın tadını çıkardık. Uçuş zamanı geldi. Bana pilotlardan Stefan denk düştü. 
 

Hazırlıkları yaptık. Bir, iki, üç... ve gökyüzünde süzülmeye başladık. Daha önce bu atlayışı Fethiye’de Baba Dağı’nda ve Abant Gölü’nde eğitim amaçlı yapılan bir tepeden tekrarlamıştım. Türkiye’dekinden farklıydı. Çok dik bir yamaçtan neredeyse hiç adım atmadan direkt havalandık. Termal havayı yakaladık. Zirveler iyice görünmeye başladı. Aynı anda onlarca zirve vardı. Hepsi de birbirinden güzel. 
Selfie çubuğumu GoPro’mu çıkardım. Dayanamadım. Bir türkü söylemeye başladım. “Evlerinin önü boyalı direk...” Stefan ne olduğunu pek anlamadı, yüzünde bir tebessüm belirdi. Kayıt bitti. Döne döne alçalmaya başladık. Dolomitler’in tepesinde hızlıca dönüyorduk. 
Son günümüzdü. Bir yandan dönerken bir yandan da tekrar gelebilmenin hayallerini kuruyordum Dolomitler’e. Çünkü birkaç saat sonra ayrılmam gerekiyordu bu güzel coğrafyadan. 

Dolomitler’in benim için başka bir anlamı da var. Son üç yıldır motosiklet kullanıyorum. Dolomitler motosiklet kullanıcıların mabedi gibi. Virajlı ve temiz yolları her motosiklet tutkununu çekiyor. Bu nedenle yollarda çokça motosikletli gördük. Bu sefer olmadı ama bir dahakine bir de motosiklet deneyimi için geleceğim... Dolomitler’e her yıl farklı bir aktivite için gitseniz sanırım ömrünüzün dörtte birini harcamanız gerekir...

 

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/alplerde-ordularin-gectigi-yerde-40930909

Alpler’de, orduların geçtiği yerde...

https://www.youtube.com/watch?v=s-G_dS8eNV8

Paylaş

YORUMLAR