Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Kıtlıklar dünyasına yolculuk

90 binlik kapasitesine rağmen, 400 bin Somalilinin akın ettiği Dadaab, dünyanın en büyük mülteci kampı. Kamp yolundayız...

15 Ağustos 2011

Son 60 yılın en büyük kuraklığının yaşandığı ve açlıktan insanların öldüğü bölge Afrika Boynuzu’na Türkiye ’den gazeteciler uzun bir yolculuktan sonra ulaştı. Somali’deki açlıktan kaçan Afrikalıların umudu olan ve resmi rakamlara göre dünyadaki en büyük mülteci kampı Dadaab’a yolculuk yaklaşık 2 gün sürdü. Radikal muhabiri de bu yolculuktaydı.

İnsani Yardım Vakfı (İHH) organizasyonuyla Türkiye’den 26 gazeteci Dadaab’a yola çıktı. İstanbul ’dan yolculuk gece 01.00’de başladı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkentine 4 saat uçtuk. Burada 3 saatlik bekleyişin ardından da Kenya’nın başkenti Nairobi’ye 5 saat daha uçtuk. Nairobi Havaalanı’yla kalacağımız otelin arası 14 kilometre olduğu bilgisi verildi.

Siklon yağmuru
Ancak 14 kilometrelik yol, ilk sorunların başladığı ve bitmek bilmeyen 3 saatlik bir yol oldu. Sağdan direksiyonlu küçük minibüste küçük bagajlar kucakta, büyükleri ise üst tarafta, açıktaydı. Yola çıktıktan sonra başlayan yoğun trafiğe, bir de Ekvator bölgesinde görülen aniden bastıran siklon yağmuru eklendi. Aklımız üst taraftaki bagajlardaydı. 3 saatin sonuna doğru geçtiğimiz bir mahallede gerginlik dolu anlar (fotoğraf çekmeyin uyarıları ve valizlere atılan keskin bakışlar) yaşasak da sağ salim otele ulaştık.

Ancak valizler açıldığında acı gerçek bizleri bekliyordu. Grubun tüm kıyafetleri siklon kurbanı olmuştu. Kenya ve Somali sınırındaki Dadaab’a ulaşabilmek için ertesi sabah saat 04.00’te yola çıktık. Her gün yüzlerce mültecinin geldiği kampa ulaşabilmek için Garissa kentine 500 kilometrelik bir yol bizi bekliyordu. Nairobi ve Garissa arası yolculuk çukurları ve şu ana kadar gördüğüm en büyük kasisleri saymazsak dünyanın en düzgün yeri oldu. Ucu bucağı gözükmeyen düzlüklerde giden yol etrafındaki çölü andıran manzarasıyla sonsuz bir yolculuk gibiydi.

Yol kenarlarında maymun ve ceylanlar olsa da çöl manzarası, belgesellerin aksine insanda sadece ‘yokluk’ hissi uyandırıyordu. İnsanların ellerinde su bidonları ile kuyruklarda bekleştiklerini gördük. 7 saatlik bu yolculuğun sonuna doğru aracın lastiği büyük bir gürültüyle patladı. Yolun son 100 kilometresini yavaş bir hızda gittik. Saat 13.00 olduğunda Dadaab’a gitmeden önceki son durak Garissa’ya nihayet ulaştık.

Bir poşet yardıma 20 el
İlk gördüğümüz ekip, Yeryüzü Doktorları oldu. Dadaab’dan yeni gelmiş 3 hekim var. İçlerinden en genç olanı Mehmet Güllüoğlu, 5 gündür kampları incelediklerini anlatarak şunları söylüyor: “Kamptaki ilk ihtiyaç gıda bu nedenle günde 1500 kişiye deve eti ve pilavdan oluşan yemek dağıttık. Hasta olanları muayene edecek steril bir ortam yok. Kamp 30 yıldır var ancak bu yıl açlıktan dolayı her gün yüzlerce insan kampa geliyor. 90 bin kişilik kamp 400 bini geçti. Fakirlik o kadar fazla ki insanların umudu dahi kalmamış. Bir torba erzak yardımı için 20 el uzanıyor. Binlerce insanın hikâyesi aynı. Günlerce yürünen yol... Yiyecek yok.. Su yok...”

Hakuna matata
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de 3 kişilik bir ekiple kampta çalışıyor. İBB görevlileri kamp alanında 600 metrekarelik yiyecek, ibadet, sağlık ihtiyaçlarının karşılanacağı üstü kapalı bir mekân için inşaatların bitmek üzere olduğunu anlattı.

Amerikalı Samarikan’a Purse Darren Schauyop 12 kişilik bir ekiple kıtlık için bölgeye geldiklerini söyledi. Bu yazıyı araç lastiklerinin tamirini beklerken yazıyorum. Ancak aradan üç saat geçmesine rağmen araç sahibi Cozetti’ten hâlâ bir haber yok. Zamanın durduğu bu ‘öteki’ dünya ülkesinde, insanların koşuşturmak için fazla sebepleri yok. Bu nedenle de çoğu Afrikalı dilinden şu kelimeler dökülüyor: “Hakuna matata” Sıkıntı yok!

  • Paylaş:
alternative title

YORUMLAR